25 Şubat 2011 Cuma

hayaller

Hayatın bize adaletsiz davranması normaldir belki de,
Alışmışızdır,hayatı böyle kabul edip ona göre davranmışızdır.
Ya hayatı böyle sevmişizdir
 Veya da hayat böyle olduğu için ondan nefret etmişizdir.
Ya sevdiğiniz kişiler,
Onlar size adaletsiz davranırsa
Onları da böyle kabul edip sever miydiniz?
Yoksa böyle oldukları için nefret mi ederdiniz?
Belki de her şeye rağmen kızdığını kişi kendiniz olurdu,
“Neden sevmiştim ki?!”
Ve belki de bir avuç hüzün ve hayal kırıklığı dökülürdü
O masum kalbinize.
Ulaşılmazlar hep cazip gelir size,ve onları ne kadar severseniz
O kadar itici olursunuz onların gözünde,uzaktan öyle görünürsünüz
En normali de budur aslında,üzülseniz de kırılsanızda…
İnsan çok sevdiğine ikna olur belki ama
Bir türlü sevildiğine, çok sevildiğine inanmaz!
daha çok der hep,Şükretmez hiçbir zaman!
Bunu veren daha çoğunu da verir der
o zaman bir avuç  hayal kırıklığı daha sızar içine,
bu sefer her şeyini almıştır veren.
Mesele bilmekte değildir ki!
İnanmaktadır mesela
Tahammüldedir, belki de sevgide.
Sonrası nasip dersin geçip gidersin.
Hayal kurarsın,olur veya olmaz.
İnanırsın!gözlerini kapatırsın,gelmeyen bir şeymiş gibi davranmazsın ona.
İnanırsın işte,
Sadece kalbinle inanırsın,mantığını kenara atarsın her fırsatta.
Bir çanta düşünürsün mesela,bütün hayallerini onun içine koyarsın onu öpücüklere boğarsın,
Ve çantandaki hayalleri gitmesi gerekken yere gönderirsin…
Belki hayallerini çalan olur belki de karşılık veren.
Bunu öğrenmek için biraz cesaret
Biraz da güven olması gerekir.
Gerisi mutluluktur hep.
Hem zaten ne demişti yazar,
“insan hayal ettiği müddetçe yaşar!”

19 Şubat 2011 Cumartesi

Eksiklikler İçindeki Ben.

İlk önce Fanceliği yazdım bloguma özenti dediler,kimisi beni konu alarak yazı yazdı,eleştirdi.
Kimisi de eğer eleştiriliyorsan çok izleniyorsundur dedi beni yatıştırmaya çalıştı.
Bende biliyorum bazen aşırı derecede saçmaladım Fancelik aramıyor diye,neler yazdım buraya.
Mutluluğumuda paylaştım.
İzleyicilerim arttı,yorumlarım arttı.Ama ben olmak istediğim ben değildim ki!
Yani ben bir erkek için açmadım ki bu blogu!
Birsürü izleyicim oldu,eleştirenlerim oldu.
Ben hep en iyisi olmaya çalışsamda aslında hep saçmaladım.
Aslında hiçbirşeyden anlamadığımı farkettim.
Ben kesinlikle yazar falan olamayacağımı anladım.
Eskiden yazımın iyi olduğunu falan söylemiyorum,ama en azından saçmalayabiliyordum.
Ama şimdi!
İnanın onu bile yapamıyorum elim klavyede boş yere geziniyor yazıyorum ama tatmin olamıyorum.
Olmuyor bunu çok iyi biliyorum.
Ben ne eski Ancelik ne şimdiki ancelik olmak istiyorum,
ben en iyi Ancelik olmak istiyorum.
Çünkü daha iyi şeyler yapacağıma inanıyorum veya inanmak istiyorum.
Özenti olmasamda karşıdakilerin öyle görmesinide istemiyorum.
Benim kendime göre bir stilim var ve ben öyle devam etmekten mutluluk duyuyorum.
Tırsak mesela yazılarımıza yorum yapmasakta okulda değerlendiriyoruz.
Güzel olduğunu söylüyor yazılarımın.
Ne kadar doğru bilmiyorum ama,mutlu oluyorum.
Önceden beni takip eden az kişi vardı ama daha fazla yorum alıyordum,
sanki!Bana öyle geliyordu.Belki de o zaman daha mı iyi yazıyordum?
Yoksa izleyici kitleme mi hitap ediyordu?
Offf kafam çok karışık.
Ama biri var benim bütün yazılarıma içtenlikle yorum yaptığına inandığım,
Deep!
Onu çok seviyorum mesela,o yorum yazdıkça ben daha da yazmak istiyorum.
Ve tapi yenileride var,onlarda çok tatlılar,hepiniz öylesiniz:)
Kitap okuma yarışması,komposizyon yarışması ve daha niceleri...
Hepsine katılıyorum.
Bazen hocaların teşvikiyle bazense bana hitap ettiği için.
Ama hiçbir zaman istediğim sonucu alamıyorum,herkes "çok güzel" desede,
bir yerlerde eksiklikler var...
Sanki yapbozun bazı parçaları kaybolmuş gibi.
Bulamıyorum!
Mesela babam gibi bir deneme yazamıyorum,
çok istiyorum ama başaramıyorum!
Kendiim olayım diyorum,sanki kendim çok mükemmelmiş gibi.
Başarızızlık veya kendini eksik hissetmek sandığımdan daha da acı vericiymiş!

18 Şubat 2011 Cuma

Saçmalamak iyidir bazen.

Kadın hiç bilmediği bir koridorda ilerlerken kapalı kapılardan birisi gıcırdayarak açıldı.Kadın bir anlam veremedi ama sanki biri tarafından itiliyormuşçasına içeriye adım attı.Bu loş ortama bir türlü anlam veremedi gözlerini ovuşturdu ve etrafına tekrar baktı,bir piyano ve etrafındaki mumlar…Güzel kadın piyano çalmayalı çok zaman olmuş ve onunla ilgili anılarını tozlu raflara kaldırmıştı.Hep güzellerini anımsamak için koparmıştı ona göre anlamsız olan sayfalarını….Oda da öyle bir sessizlik vardı ki çığlık gibi keskin ve acı vericiydi.Kadın piyanonun önündaki kırmızı gördüğü sandalyeye oturdu,neden burada olduğunu ve ona aslında çok acı veren piyanonun karşısında oturduğuna bir anlam veremiyordu.Kim?neden yapsın ki bunu?neden onu bir zamanlar ağır yaralayan onun bütün hayatını bir hortum gibi dağıtan,altüst eden bu piyanonun başına oturttular ki?neden acı çekmesini istediler ki?çektikleri yetmemiş gibi!
Kadının gözlerinden damla damla akan yaşlar eteğine damlıyor ve ağır ağır uyuşuyor sonra sonra kendini kaybediyor ve usulca yere düşüyor,yüzünü o masum yüzünü hüzün kaplıyordu…
Ve sabah….Kadın gözlerini açtı, pencereden bembeyaz bir ışık odaya girmiş her yer apaydınlıktı dün geceden eser yoktu sanki.Piyanonun önündeki sandalyenin aslında beyaz olduğunu fark etti kadın.Yavaşça kalktı yerinden karnı acıkmış,saçları dağılmış ve kafası karışmıştı…Ve yine aynı sorular neden buradayım?kim bana acı çektirmek isteyen?
Kadın odanın bir köşesine gitti ve yüzünü kapatıp ağlamaya başladı,çığlık attı,yalvardı,özür diledi bilmediği her şey için,ve hayata küfretti tekrar o solgun yanaklarından yaşlar akıverdi….onun için ağlamayalı o kadar zaman olmuştu ki,şaşırıyor ve başı ağrıyordu…ne gelen ne de yemek veren hiç kimse yoktu…
Tekrar gece oluyor ve ortalık ağaçların o korkunç sesiyle bir kez daha irkiliyordu.Kadın köşesine çekilmiş bir ileri bir geri sallanıp duruyordu,ağaçların dev gibi ağaçların gölgeleri karşısındaki duvara yansımış kadın daha da korkuyordu ama çığlık atacak takati bile kalmamıştı…Sonra bir müzik sesi yükseldi etraftan, o zaman akıl etti kapıdan çıkmayı ve çıktı ‘yalnız değilim’diye geçirdi içinden ve ufak bir gülümseme yerleştirdi yüzüne.Müziğin olduğu yöne doğru ilerlerledi ve karşısına bir kapı çıktı yine her taraf karanlık  ve yine piyano ama bu seferkinden farklı olarak müziğin çaldığı ve onu buraya getiren eski bir radyo…
Ve yine sessizlik…
Kadın artık ümitsizliğe düşdü burada ölecek ve tüm hayalleri!Tüm halleri gözünün önüne geldi ve yapması gerekenler…aslında düşününce hepsi önemsiz geldi ona hiçbiri ona ait değildi sanki,aslında bunların hiçbirini yapmak istemiyordu.Ve hemen aklına piyanosu geldi bir zamanlar babasının parçaladığı ve piyano parçalarıyla onu da sokağa attığı günler geldi.Aslında o o zamandan beri müziğe aitti ve tabii müzikte ona.”yapamam” dedi içinden ”birdaha el süremem”ama öyle bir çalma açlığı oluşuyordu ki içinde bir yerlerde parmaklarını piyanonun üzerinde yerleşmiş buldu birden.İlk önce üfledi piyanonun tozu etrafa yayıldı ve kadın sanki güzel bir kokuyu içine çekermiş gibi piyanonun tozunu içine çekti,derin nefes aldı ve parmaklarını piyanonun üzerinde onu hissetmek istermişçesine gezindirdi,gezindirdi eskiden yaşadığı tüm mutsuz anılar inadına üvey babası inadına çalmaya başladı Sonra bozuk bir ses duyuldu oda da,  kadın yüzünü buruşturdu “beklide o adam haklıydı gerçekten beceriksizin tekiyim”dedi içinden,tekrar denedi çalmayı tekrar tekrar….sonunda oldu ve küçük çocuklar gibi sevindi,ona yakışmayan havalı,sinsi bir bakış yerleştirdi masum yüzüne, çaldığı o büyüleyici müzik etrafa yayıldı sanki tüm kuşlar ve korkunç sesler çıkaran ağaçlar sesini kesti bu müziği duyunca ve baş kaldıramayacaklarını anladılar sanki…kadın öyle bir geçiyordu ki kendinden açılan ışığı bile görmüyor ,gülümsüyor ve daha şiddetli çalıyordu, bırakmak istemiyordu sanki bir bebeğin bir anneye onu bırakmasından korkarmışçasına sarılması gibi,sanki bir uçurama düşecekmiş gibi,bırakmıyordu işte piyanoyu,çünkü Tanrı onu kendi için yaratmıştı ve yada o öyle inanmak istiyordu.
Ve birden aklına küçükken kurduğu hayaller geldi.
Dünyanın en müthiş piyanosunu çalan kız!parmakla gösterilecekti,özendirilecekti,taklit edilecekti,takip edilecekti.Ahhh hayaller onun için ne kadarda önemliydi.
Ve sonra aklına geçenlerde verdiği konferansta İNANARAK söylediği birkaç cümle aklına geldi…
“Hayallerde tıpkı Tanrıyı sevmek gibidir,nasıl tanrıya ulaşmak için  onun sevdiği her şeyi gözümüz kapalı yapıyoruz,hayallerimize de ulaşmak için yapılması gerekken şeyleri yapmamız gerekir ama ikisinin arasında bir fark var acı ve gerçek!Eğer Tanrının dediklerini şüphesiz yaparsanız vaat edilen her şeye sahip olursunuz ama hayallerin bir garantisi yoktur.Mesela ben!Ben burada olmak yerine şuan bir piyano konserinde sizlere konser vermekten daha fazla gurur duyardım bunun için çok çalıştım ama olmadı.Biliyor musunuz? buna vakit harcadığım kadar tanrıya harcasaydım şuan onun yanında olurdum.Ama bizi hiçbir şey yıldıramaz hem hayallere ulaşmak bu kadar kolay olsaydı bize çekici gelir miydi?”
Bu konferansı verirken ilk sıradan oturan adam kadının odasına gelmişti,kadın piyanoyla olan kötü anılarının hepsini ona anlatı vermiş ve buna hala bile inanamamıştı.Ama şunu çok iyi biliyordu o adama anlattıktan sonra içini bir huzur kaplamıştı.
Kadın bunları düşünürken ışığın yanık olduğunu fark etti ve piyona çalmayı bıraktı arkasına döndü ve işte yine o adam,adını dahi bilmediği onu piyano ile barıştıran o adam gülümseyerek kadına bakıyordu…Kadın hiçbir şey demeden adamın boynuna atladı ve aslında hayallerin er geç gerçekleşebilir olma olasılığına sımsıkı sarıldı.


13 Şubat 2011 Pazar

Aşkın kuralları olur mu?













Ondan çok nefret edersin,
Onu görmek dahi istemezsin,
Onun yanında nefes alamazsın.
Hayatını altüst etmiş adamın yüzüne bakamazsın
Ama o adam öyle bir adidir ki!
Hiç bir şey olmamış gibi davranır.
Sana öylesine güzel sözler söyler ki şaşırırsın.
Ama eğer akıllıysan aldırış etmez yoluna devam edersin,
Çünkü o kişi senin hayallerini suya düşürmüştür,
Sonra..sonra herkese seni alay konusu ettirmiştir
Ve en önemlisi gözlerinden damlalar düşmüştür,
Evet amacına ulaşmıştır,canını yakmıştır bir kere..
Ama bu kadar canının yanacağını tahmin etmemiştir belki de.
Senin gururunu okşayacak sözler sarf eder durmadan,
Sonra şaşırırsın bana tüm bunları yapan,
Şuan karşımda duran mı?!
Şaşırırsın!
Yüreğine alacakaranlık çöker,kalbine.
Sanki karşındaki adam seni üzmekten zevk aldığı kadar seviyordur da…
Bunu hiçbir zaman bilemesin!
Söylememiştir ki sana!
Sonra senin çok sevdiğin başka bir adam vardır mesela
Onu çok ama çok seviyorsundur.
Diğerindense nefret edip,kuşku duyuyorsundur ve o nefret ettiğin kişiyi sana aşık sanıp masumlaşıyorsundur.
Nefret ettiğin kişi iki yüzlüdür,sinsi sinsi seni kendine bağlar belkide,bilemezsin!
Düşünürsün,durup düşünürsün!
Aşkın hiçbir sıfata ihtiyacı var mıdır?
Nefret ettiğin adam seni kendine öylesine bağlar ki
Onsuz nefes alamazsın
Onun olmadığı ortamda nefessiz kalırsın sanki.
Oysa sevdiğin başkası vardır,hani taptığın…
Onu unutuverirsin birden,gözün kör oluverir.
Ortasındasındır aşkın,tam merkezinde
Veya da tam tersi
Dışındasındır,o kadar hasretsindir ki ona,
Onu ararken yanlış yerlere girersin belki.
Kurtlar sofrasına…
Nefret ettiğin kişiye ‘hayatımdersin
Gidersin ona,tüm dünyaya ve aynadaki sene
Delicesine haykırmak istersin…
Tam cesaretini toplarsın…
Oldu,dersin bende sonunda aşkı buldum
Evet aşık oldum dersin…
Tekrar damlalar akar o güzel gözlerinden
Anlamsız damlalar..
Çünkü..çünkü o ‘hayatım’dediğin insan
Yine nefret ediğin bir ‘öcü’ye dönü vermiştir!
Seni aldatmıştır
Kendine bağlayıp uçup gitmiştir..
Sonra sana sırıtarak kanlı dişlerini göstermiştir.
Belki de böyle kaç kişinin canını yakmıştır
Belkide sırf sanadır bu inadı,bu oyunları,bu nefreti…
Sırf sanadır belki….
Sonra ilk sevdiğini de kaybetmişsindir!

her şey silbaştan oluvermiştir.

sora sessizce içine çekilmişsindir,

annenin parmaklarına kıvrılıp uykuya dalmışsındır...

"şitttt sessizlik!"
                                                                                                             KİBAR BİR MOLA...
                                                                                                                  .sevgilerimle.

Mİm

Mim çok kısa ve eğlenceli bence.
Miaya ve deep'e öpücükler...

Mim konusu:Hangi çizgi film karakteri olmak isterdiniz?

Ben Betty Boop olmak isterdim,çok sevdiğim bir çizgi karakter.Allahım çok tatlı çok şeker birşey bitiyorum ona...

Eskiden odam onun resimleriyle doluydu annem iş gezilerine yurtdışına gittiği zaman isterdim hep oyuncaklarını falan.

Çok hoşuma gider benim böyle kızlar zaten sevimli,hoş,minnik dudaklı,pambık...Birde bu resimde kırmızı araba falan bittim gerçekten.(Hayalimdir kırmızı araba alıp öyle bir poz verip profil resmi yapmak)

Bettyli tşörtlere ne demeli çok hoş oluyor bende var onlardan bildiğiniz hayranıyım ben bunun...

mimciklerim:
*Dilara Aksoy
*Rana
*Saydambalon
*Hayalci

12 Şubat 2011 Cumartesi

ANCELİK'İN 'EZİKLİK' İSYANI

İlk önce ben bu dizilerdeki ezikleri neden bu kadar takıntı haline getirdim hiçbir fikrim yok.Acaba onlarda kendimi mi görüyorum?Yok Yok alakası yok ben öyle yalan söyledim bir kere,o bir kereydi yani.Ama her zaman da olmaz ki canım.Kızlar bir türlü akıllanmıyorlar bir hırs bir entrika almış başını gidiyor dizilerde.
Mesela küçük sırları pek izlemem yani denk gelirse belki,ama şu Adını Feriha koydum dizisi gerçekleri çok yansıtıyor bence.Mesela o durumda olan bir kız hayır demeyi öğrenemez ki!Oda istiyor zengin olsun,parası olsun.Ama bu kadarda istemek,özenmek olmaz ki!Ve bunu doğruymuş gibi önesürmek.
Şimdi Küçük Sırlar dizisindeki Çocuk Menüsü olan Meriç ve Adını Feriha koydumdaki Feriha.Düşününce ne kadar benziyor değil mi?

bu kızın okuldaki halide aynı ben hee!!

Ben bir zamanlar izlerken Meriçcikte hiçbir şeye hayır diyemiyordu.Bir kere yine ‘hayır’ lafını unuttu sanırsam Ayşegül ve saz arkadaşlarıyla beraber mağazaya gittiler.Ettikete bir baktı bizim ezikciğimiz ‘lan bir milyardan aşağı kıyafet yok iyi mi?’ dedi kendi kendine sonrasını hatırlayın sevgili okuyucum.Tuvallette bile giyilmez dediği rengarenk elbiseyi alıp çıkmıştı da annesinin başına bir sürü iş açmıştı,sırf ben EZİĞİM dedirtmemek için almıştı o elbiseyi.Yazık,valla yazık!
hiç eziğim diyor mu?!
Ferihacığımızı düşünelim onunda başına bir sürü iş açtılar bu gitti onlarla barıştı.Tamam barışta neden böyle  sıkı fıkı oluyorsun ki?Onu da geçtim hadi sen yellozla neden ‘terapiye’gidiyorsun!Tamam hadi gittin ayakkabıyı neden alıyorsun(ayakkabıda süperdi ama)!
Ah bizim gibi gençler bir türlü hiçbir şeye HAYIR! Diyemiyor.Zengini olsun fakiri olsun diyemiyoruz.Kız ailesinden utanıyor ekran başında ne kadar o durumda olan kız varsa hepsi ailesinden utanıyor.Birinin boğazı kesilsin iki gün sonra 10 kişinin boğazı kesiliyor.Bence reklamın iyisi de kötüsü de olmaz!Bazı şeyleri kameralara yansıtmamak gerek,bizim millet gördüğünü yapıyor bunu daha ii öğrenmek için daha kaç kişinin canı yanacak ki!
Bir zamanlar ‘anne katliamı’adı altında bir haber çıkmıştı.Bir gen annesini öldürmüştü sonra artık anneye sinirlenen akılsız gençlik annesini öldürdüler.İnsanların akıllarına gelmeyenleri böyle sırf para için reyting için Tv ekranlarına getirmek hiç doğru değil bence.
Artık Türkiye en çok dizi yapan ülke olmaya başladı birde bu yetmez gibi ihraç ediyoruz.Hele Arap ülkeleri dizilerimize bayılıyorlarmış.Bu gerçekten çok gurur verici bir şey ama biraz daha başarılı güzel diziler çeksek biraz daha iyiye yönelten…daha iyi olmazmıydı?
Mesela Araplar bizim Behlüle   yani Kıvanç’a resmen aşıklarmış kadınlardan bahsediyorum.Bunu geçenlerde bir dergide okudum Kıvanç T.kendi dillerinde bir isim takmışlar  ve kadınlar kocalarından beni Behlül gibi öpmelerini istiyorlarmış,tabi adamlar kızıp terlikle kovalıyormuş kadınları…Gümüş dizisinden sonra 4 boşanma yaşanmış bu yüzden.
Artık dizilerimiz bile ilgiyle izleniyor ve hayatlarında uygulanmaya çalışılıyorsa biraz daha dikkat edilmeli derim!
Ezikleri zavallı o onunda hakkı var başka çaresi olmazdı ki!demek yerine bunun yanlış olduğunu öğretmek lazım gelmez mi?
Belki bu tüm söylediklerim size yanlış gelebilir,hoşgörüyle karşılıyorum.Ben sadece kendi fikrimi söylemek istedim.Eğer izinde şikayetçi olduğunuz diziler varsa sadece izlememekle yetinmeyin,sonuna kadar direnin sonuçta reytingi az olan diziler ne kadar devam edebilir ki!

10 Şubat 2011 Perşembe

Dünya Değişiyor İnsanlar Daha da Değişiyor!

Şu iki gün sadece kendim için birşeyler yapmak istedim.
İlk önce bir liste yaptım en sevdiğim,yapmaktan zevk aldığım şeyleri yazdım bir kağıda.
  •   Alışveriş
  •   10 yıldır yiyip tadı hiç değişmeyen o olağanüstü,Ali Ustanın yaptığı dürüm.
  •    Güzel bir salep.
  •    Kuaförde birazcık bakım.
  •    Sinema
  •    Kitapçı(tüm kitapları koklamak o güzel kokusunu içine çekmek,tanıdık birini ararmış gibi sayfalarında gezinmek)
  •    Sessiz bir park ve uzanıp kitap okumak.
  •    Caddelerde öylesine dolanmak.
  •    Saatçi amcanın yanına gitmek ve ona yardım etmek.
  •    Eski gitar hocamı ziyaret etmek ve koyu bir sohbete girişmek.
Evet bunların hepsini yaptım,tek başıma....Herzaman tek  başıma gezip dolaşmaktan çok mutlu olmuşumdur,huzur bulmuşumdur.Yeni yeni yerler keşfederr ve oraları sahiplenirim.Bazı zamanlar gerçekten arkadaşa hiç ihtiyacım olmaz.Ama yinede Allah eksikliliklerini göstermesin:).Sınav stresim arkadaşlarımı gördükçe daha çok artıyor bellki de sebebi budur.
   Bunları yaparken tabi herşey çok güzel ilerlemedi.Salep içmek için güzel bir yere girdim tam siparişimi verdim ki merdivenlerden çıkan bir kız bayılıverdi.Benim yaşlarımda,solgun yüzlü bir kız.Hemen koştum baktım yapabileceğim hiçbirşey yoktu garsonları çağırdım,ambulansı aradık...Dikkatimi çeken ve hala bile etkisinden çıkamadığım kötü bir olay var ki bu da insanların artık ne kadar duyarsızlaştığının bir göstergesi.Kız bayıldığında yerinden aniden kalkan insanlar o kadar sayılıydı ki! Diğerleri sanki hiçbirşey olmamış gibi sohbetlerine devam ettiler.Bir başka acı olaysa ambulans! aradıktan bayağı sonra gelebildi.Bir kalp krizi falan olsa şuan kesinlikle ölmüştü.Birde şehrin göbeğinde ve çok ama çok tanınmış bir kafede gerçekleşiyor bu olay.Arkadaşları bile o kadar soğuklar ki...
  Geçenlerde buna benzer bir olay olmuştu,haberlerde görmüştüm.Bir yaşlı adam yanarak ölmüştü.Birisi çantasını almaya geri gelmişti ama adama bakmamıştı bile!Bağdat caddesinde eğer düşersen veya bayılırsan sana kızarlar ve kaldırmaya utanırlar!veya hep bana denk gelir bunlar.Verdikleri tepki şudur (arkadaşlarımın) "naptın sen!,hiiç düşülür mü! kal hadi kalk!"Diğerleri bakmaz bile.
   İnsanlar neden bu kadar duyarsızlaştılar bilmem ama ben hiç bir zaman değimeyeceğim.Eğer zenginlik,ululuk,üstünlük düşeni kaldırmamaksa  ben'düşen' olmayı tercih ederim.

                                                                                                                           Duyarlı Ancelik

3 Şubat 2011 Perşembe

Benim Yaptığımda Delilik

Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.
Kar-ın coşkusu öyle bir içime işlemiş ki,kendimi buluvermişim karın ortasında...
Sabah yataktan kalkıp pencereden dışarı bakınca etrafı bembeyaz görmek kadar güzel şey var mıdır ki şu Dünyada?
Bayılıyorum beyazın o mükemmel rengine hele kırmızıyla birleşince süper bir görüntü çıkıyor ortaya ve tabiki benimle...
Soğuk soğuk diye yakınanlara yazık!
Şu havaya da yazık,nasıl olsa beğendiremiyor kendini sizlere...
Daha dün sokakta karlara basa basa giderken önümdeki kızlar havadan dert yanıyorlar ve bütün enerjimi alıp götürüyorlar...
Nesi varmış ki havanın!olması gereken bu değil midir?
Sıcak olsada 'ayy aman kıyamet yaklaşıyor'deyip sıcağada bir çamur atarız,insanoğlu işte,beğendirmek zor ki ne zor...
Herşeye rağmen anın tadını çıkarmak lazım.Geri gelmeyeceğini bile bile neden mutsuz olup heba edlim bu dünyayı.Bakın bana da biraz örnek alın(!).
Öyle bir kaptırmışım ki kendimi kısakolla çıkmışım yollara..

fena mı?
Tamam kabulediyorum benim yaptığımda delilik!